28 Nisan 2010 Çarşamba

Sarı Kasklı Efsane

21 Mart 1960 tarihinde Brezilya'nın efsaneler yaratan verimli topraklarında, Sao Paulo'da dünyaya gelen, Aytron Senna Da Silva, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sürücüleri arasında bir numara olmuş, tarihe adını altın harflerle kazıyarak, hız dünyasına iz bırakmış ender pilotlardan biridir.

Henüz dört yaşında iken hız makinaları ile tanışan, 13 yaşında ilk cart şampiyonluğunu kazanan Senna'nın, esin kaynağı ise yine bir Fomula 1 efsanesi ve vatandaşı olan Emerson Fittipaldi'dir. 1972 F1 Dünya Şampiyonluğu'nu Brezilya'ya kazandıran Fittipaldi, bilmeden kendisi gibi bir efsane yaratmıştı. Henüz 13 yaşında olmasına rağmen, tam bir hız tutkunu olup çıkan Senna, bir çok cart şampiyonasında başarılı dereceler elde etmişti. Her gün okul bitiminde, antrenmanlarını yapmak ve daha hızlı olmak için sürekli çalışıyordu. 1973 yılında ülkesinde yapılan küçükler cart birinciliğini kazanmıştı. Bununla yetinmeyen Senna, 1976' da büyükler birinciliğini de kazanarak bu yolda ilerleme hedefini koymuştu. Senna, sonradan efsane olacak ve onunla birlikte anılacak, sarı kaskını ilk olarak o yıl takmıştır. Güney Amerika'nın dışına çıktığı ilk Dünya Cart Şampiyonası, onun geleceğini planlayabilmesine ve ilk adımları atmasına fırsat vermiştir. 1980 yılına kadar hız dünyasının hemen her basamağında, katıldığı bir çok yarışta çeşitli derecelere ve başarılara imza attı.

Bu yıldan itibaren Ford takımı için yarışmaya başladığı F3 yarışları, Formula 1 kariyerinden önceki son durağı oldu. 23 yaşına geldiğinde, Williams takımının test pilotluğuna ve Formula 1'e, yine onu efsane yapan özellikleri ile giriş yaptı. Sadece yarışmakla kalmayan, başarı için gerekli şartların oluşturulmasına, diğerlerinin içinden sıyrılmanın, doğru zamanda doğru yerde olmanın gerekliliğine inanan Da Silva, özellikle hız dünyasına yaptığı teknik katkılarla da çok özel bir isim olmuştur.

Henüz kariyerinin en üst seviyesine gelmeden, “en teknik sürücü” ünvanını yaptığı işe verdiği önem ve hıza olan tutkusu ile kazandı. Formula 1 teknolojisinin ilerlemesinde, bir pilot olarak çok şey yapmıştı. Bir menajer edası ile Da Silva olan ve çok rastlanan soyadını, annesinin kızlık soyadı olan Senna yaparak, kariyerini de her anlamda yönlendirmeyi ve yönetmeyi başardı. 1984 yılının yağmurlu bir Monaco Grand Prixi’nde, Toleman takımı ile çıktığı ilk grand prixde dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Senna, bu başarının ardından, Lotus takımına geçmiş ve 4 yıl boyunca kendinden sıkça söz ettirmeyi bilmişti.

Ardından 1988 yılında, Alain Prost ile yıllar boyu konuşulacak, çekişmeli yarışların başlangıcını yapmak üzere Mc Laren'e katılan efsane pilot, 6 kez arka arkaya yağmurlu havada Monaco Grand Prixi’ni kazanarak, kırılması zor rekorları, lastik izleri ve sarı kaskı ile elde etmeye başladı. Pistlerde, yepyeni bir efsane, sarı kaskı ile, en hızlı turları atmış, ve bir çok grand prix kazanarak rakiplerinin korkulu rüyası olmuştu.

Başarmak ve kazanmak için, sabretmek ve çok çalışmak gerekir. Senna, çok çalışmasının ve hırsının karşılığını ödüllerle almaya devam ediyordu. Takvimler 1993 yılını gösterdiğinde bir grand prixde 1. olarak devam ettiği yarışta, bir pilotun ciddi bir kaza yaptığını gören Senna, aracını pist kenarına çekerek ona yardım etmeye koşuyordu. Fair play felsefesini, ruhunun derinliklerinde hisseden Senna, yarışı izleyen tüm F1 severleri, kendisine hayran bırakmıştı. 1994 yılında, Formula 1' de fırtına gibi esen Williams takımına geçerek, kariyerinin zirve basamaklarını hızla tırmanmaya devam eden Aytron Senna Da Silva, aynı sezonun üçüncü yarışı olan ve İtalya'da Imola pistinde yapılan grand grixde, yarışın 7. turunda yaşadığı teknik arıza nedeniyle, duvara çarparak hayatını kaybetti.

Formula 1 kariyeri boyunca, kırdığı rekorların ve kazandığı büyük ödüllerin (grand prix zaferi) yanı sıra, teknik gelişime de büyük katkı sağlayan, her zaman daha hızlı ve ilerde olmayı hedefleyen Senna, sonunu hazırlayan teknik ayrıntıları da yine kendisi belirlemişti. F1 otomobillerinde bügünkü deyimle küvet olarak anılan, kokpit kısmının dar ve kısa olduğunu, direksiyonun kendisine çok yakın olması nedeni ile, iyi sürüş imkanı bulamadığını fark eden efsane pilot, mekanikerlerine, direksiyon milini kestirip kısalttırarak yeni bir keşif yapmıştı. Ancak, daha iyi sürüş açısı bulmaya çalışması ve hep daha iyinin peşinde hızla gitmesi ölümüne yol açacaktı. Yedinci viraja, 210 km. hızla giren Senna, otomobilinin yere çok yakın olması ve buradaki hava akımı basıncının ters etkisi ile sola dönen virajın sağ tarafına doğru savrularak pist duvarına çarptı. Çarpmanın etkisi ile, kaynak yerinden kopan direksiyon milinin, kaskını delerek kafatasına girmesi sonucu hayatını kaybetti. Aracının içerisinde hayata gözlerini yuman efsane pilotun, hastanede yaşamını yitirdiği açıklamaları, piste ve spora gölge düşürmeme amaçlı çalışmalar olarak hafızalarımızda kalmıştır.

Sürekli gelişim gösteren motor sporları ve özellikle Formula 1 yarışları, o günden sonra hiçbir anlamda eskisi gibi olmadı. Bu olaydan sonra FIA, böylesine yetenekli ve büyük bir pilotu kaybetmiş olmanın etkisiyle radikal değişikliklere gitti. F1'in günümüzdeki üstün güvenlik anlayışının temelleri böylece atılmaya başlandı. Otomobillerin dayanıklılık testleri önem kazandı, pistlerin kenarlarındaki kum havuzları genişletildi ve yoğunlaştırıldı. Neredeyse tüm pist duvarlarının önlerine lastik bariyerler yerleştirildi. Hızlı virajlar ve uzun düzlüklerin yerini şikanlar aldı. Pilotların ve görevlilerin kaza durumlarında nasıl davranacakları gözden geçirildi. Otomobillerde de teknolojik gelişmelerin ardı ardına geldiği bu yıllarda, çekiş kontrol sistemleri, telemetre, kokpit genişlemesi ve yan korumaları, ön lastik tasarımları gibi, otomobilleri farklı boyutlara taşıyan değişimler yapıldı. Yeni güvenlik tasarımları, pilot koruma amaçlı çalışmalar ve hız sınırlamaları Formula 1'in yeni kuralları oldu. Ancak Senna artık hayatta değildi. Öldüğü viraja adı verildi. O virajdan geçen her pilot, yarışı seyreden herkes, onu hatırlamaya bugün bile devam ediyor.

' En teknik pilot' , ' Rainman' , sarı kasklı efsane Aytron Senna, 34 yıllık kısa hayatına ve 30 yıllık direksiyon başındaki günlerine, 161 Grand Prix yarışını, 65 pol pozisyonunu, 80 podyumu, 41 büyük ödülü (grand prix zaferi), sığdırmayı başararak, gerçek bir efsane olmuştur. Formula 1 tarihinin kara günlerinden en büyüğü olan 1 Mayıs, Senna' nın hatırlanacağı, hafızalarımızın hüzünle tazaneleceği, üzücü görüntülerin tekrar tekrar izleneceği günlerden biri olacak.

Senna'yı izlemek benim için bir zevkti. Nasıl yarıştığını görme şansına erişmek, spor dergilerinden posterlerini kesip arşivlemek, Aytron Senna's Süper Monaco Gp isimli oyunu oynamak, bugünse burada onu yazmak, Senna'dan bahsetmek çok güzel. Bir o kadar da üzücü. Özel insanların, hayatlarımızın veya tutkularımızın bir yerinde olabilemeleri, hiç bilmeyecek olsalar bile güzel.

Formula 1 yarışlarını takip eden herkesin, mutlaka ve her zaman hatırlayacağı birkaç isimden biri olan Aytron Senna'ya, hız tutkusuna ve kazanmaya olan inancına saygılarımla.

Aytron Senna Da Silva ve onun efsane anısına. 21.03.1960 - 01.05.1994

Büyük Ödül

Grand Prix kelimesinin, fransızca karşılığı olan büyük ödül tanımlaması, bundan neredeyse 100 yıl önce motor sporlarına dahil olmuş bir kelimedir. Ancak yıllar içerisinde bu anlamlı kelime, Formula1'in her yarışı için kullanılan bir isim olarak anılmaya başlamıştır. Grand Prix ibaresi, her yarışın isminin ardına eklenir ve o yarışa anlamını verir. Tarih boyunca da bu muhteşem araçların direksiyonlarına oturan bütün pilotların tek amacı, büyük ödülü kazanmak olmuştur.

Geçtiğimiz hafta sonu, işte tam böyle bir yarış yapıldı Çin'de. Tek amaç kürsünün birincilik basamağına çıkmak ve ödülü kazanan olarak tarihteki yeri almaktı.Henüz ışıklar sönmek üzereydi ki, F.Alonso, heyecan, hırs ve yarışma arzusuna yenik düşerek, fodepar ile kalktı. Kendisine sağladığı bu hatalı avantajı ise pit yolundan geçerek ve yirmi saniye kaybederek ödedi. Yağışlı hava koşullarının zorlaştırdığı strateji hamleleri, yarışa damgasını vuracak gibiydi. Henüz ilk viraj geçiliyordu. Üç otomobilin karıştığı kaza, pistte güvenlik aracını görmemize, beraberinde birçok pilotun da pit alanına girmesine sebep oldu. Şiddetli yağmur beklentisi içindeki takım stratejistleri, lastiklerini güvenlik aracının gölgesinde, avantajlı koşullarda değiştirmeyi seçince yarışın seyri tamamen değişti. Yarış birden pit ekipleri arasında geçmeye başladı. Sıralamanın bir çok defa değiştiği bu zorlu mücadele boyunca, birçok geçiş ile birlikte, usta pilotların sprey etkisindeki ıslak takiplerine şahit olduk. Tüm bunlar, üç kişilik podyum için yaşanan çekişmenin boyutlarını gösteriyordu. Şanghay'da mücadele o kadar üst düzeyde yaşandı ki, L.Hamilton - S.Vettel, Ferrari takımının iki pilotu F.Alonso - F.Massa çekişmeleri pit yoluna kadar taştı.

Önceki yıllara oranla mükemmel bir gelişim gösteren Mc Laren takımı, Çin'de büyük ödülün sahibi olmayı, çok iyi karar verilen, uygulanan stratejileri ve iki dünya şampiyonu pilotları ile başardılar. Uzun düzlüklerin, otomobillerine kattığı artılar ve iyi pilotajları ile uzak kıtaya duble yaparak veda eden Mc Laren ekibi, takımlar şampiyonasındaki rakiplerine, çok çalışmaları gerektiğini gösterdiler. Sıralama turlarında elde ettikleri pole pozisyonları ile, ilk iki cebi alan Red Bull için herşey çok iyi gibi gözüküyordu. Ama damalı bayrağı 6. ve 8. sırada geçerek hafta sonunu mutsuz kapattılar. M.Schumacher'in fovori gösterildiği Mercedes Gp takımının genç pilotu N.Rosberg, aldığı üçüncülük ile dünya şampiyonu pilotları klasmanda geride bırakmayı başardı. Renault takımının hızlı pilotu Kubica, podyumu kaçırmasına rağmen yarışı yine puan alarak bitirdi ve başarısının rastlantı olmadığını kanıtladı. Takıma sevindirici diğer haber de çaylak Petrov'dan geldi. İlk kez iki aracı ile puan alan Renault doğru yolda ilerlediğini kendisine kanıtlamış oldu. Podyumun birincilik basamağında, Mc Laren'e ve kendisine büyük bir ayrıcalık yaratan hırslı pilot Button yer alırken, takım arkadaşı L.Hamilton müthiş bir yarış çıkararak ikinci oldu. Hamilton tam dört kez pit-stop yaparak, yaklaşık 1':30'' kaybetmesine rağmen, üstün performansı ile hakettiği podyumu aldı. Yarış boyunca konsantrasyonunu ve hırsını hiç kaybetmedi. Çin Grand Prix'i her saniyesi ile nefes keserken, pilotların perfornmasları takımların stratejileri, pit ekiplerinin yoğun çabası ile maksimum seyir zevki verdi. Sezonun en zorlu yarışlarından birini izlemek, mücadelenin her basamağında olmak müthişti.

Bilindiği gibi Avrupa yarışları, Formula1'de sezonun gerçek başlangıcı olarak anılıyor. Bu başlangıç takımlar ve pilotlar için büyük anlamlar ifade ediyor. Zira uzak kıtaların hava şartları, ekipleri insan üstü çabaya yöneltirken, çok hassas ayarları ile yarışan otomobilleri de olumsuz etkiliyor. Seyir zevki açısından değişik katkıları olsa da Avrupa yarışları her anlamda çok özel. Formula1 tarihinin bu eski pistlerinde geçilen her tur, yapılan her atak izleyicilere verdiği zevkin yanı sıra, pilotlar için de bir numara olma savaşında çok önemli. Markaların ve takımların evlerine daha yakın olacağı sezonun bundan sonraki kısmının, şu ana kadar yaşadığımız heyecan ve çekişmenin üzerine çok şey katacağı kesin.

Bundan sonraki yarış İspanya'da yapılacak olan Catalunya Grand Prixi. Bir çok anlamda efsane olan bu pist, tarihi boyunca çok sıkı çekişmelere ve efsane pilotlara ev sahipliği yapmasının yanı sıra, takımların test sürüşlerinin de gerçekleştiği bir pist. Formula1'in efsane pilotu Ayrton Senna, bu pisti vazgeçilmez hale getiren isimlerin başında geliyor. Pilotlar için yarışmanın çok zevkli olduğu Catalunya Pisti, 4.655 km uzunluğu ve 66 turu ile bizlere yaklaşık bir buçuk saat boyunca müthiş bir keyif yaşatacak. Ekranların başından aryılamayacak siz F1 tutkunlarına, çekişme ve adrenalinin hep üst seviyede olmaya devam edeceği bir sezon dilerim.

Catalunya Grand Prix'i, 7-9 Mayıs tarihleri arasında İspanya'da olacak. Peki ya siz?

Kıtalararası Yolculuk

Malezya heyecanının ardından herkese merhaba .

İki hafta önce geçilen Malezya Grand Prix'i, yine pilotların kendilerini gösterdiği, motorsporları dünyasının anlık heyecanını barındıran bir yarış oldu. Sıralama turlarında yaşanan sürpriz gelişmeler,yarış gününe sarkmasa da olası podyum sırlamasını etkilemişti.Ferrari ve Mc Laren'in sıralama turlarında yaptığı taktiksel hata,gridin gerisinden başlamalarına sebep oldu.Bu strateji hatası izleyenlere keyifli bir yarış günü vaad eder nitelikteydi. Öyle de oldu.

Yarışa hızlı bir başlangıç yapan Red Bull pilotları, en ciddi rakiplerinin geride kalmalarının avantajı ile rahat bir yarış çıkararak takıma çok önemli puanlar kazandırdılar.Aynı zamanda pilotlar şampiyonası için iddaalı olduklarını kanıtladılar.Sezonun başlangıcından itibaren,çok hızlı olduğu herkes tarafından kabul edilen Renault motorlu RB6'lar,dayanıklılıklarını bu yarışta gösterdiler ve tempolarını iyi koruyarak finish görmeyi bildiler.Ferrari'nin dünya şampiyonu pilotu F.Alonso,arızalı vites kutusuna rağmen ustalığını konuşturdu.Sekiz bin irili ufaklı parçanın bir araya getirdiği bu hız makinalarının,en önemli parçalarından biri olan vites kutusunun,izleyicilerin bile anladığı arızasına rağmen,finishe kadar podyum kovalayan usta pilot,son turlara girildiğinde motor arızası ile yarış dışı kaldı.

Podyumda ise M.Schumacher'in bize yıllarca dinleterek öğrettiği Alman milli marşını, S.Vettel tekrar anımsattı.Sanırım bu misyonu bundan sonra Vettel üstlenecek.Mercedes takımının genç pilotu N.Rosberg,podyumun 3.lük basamağında olmasına rağmen sanki birinci gibi alkışlandı.Petronas-Mercedes işbirliğinin,Petronas için doğru bir yatırım olduğunu,kendi ülkesinde göstermiş oldu.

Sezonun bir sonraki yarışı yine uzak bir kıta olan Çin'de.Alfabesinden,yaşam kültürüne,insanlarının farklı görüntüsünden,kalabalık atmosferine kadar çok değişik bir ülke olan Çin'de yapılacak grand prix heyecanlı olmaya aday. Dünyanın en büyük 8.şehri olan Şanghay'da hafta sonu geçilecek grand prix'de, hava koşulları sıralama turlarına ve yarışa etki edecek gibi gözüküyor.Uzun start - finish düzlüğü Mc Laren'lere hız konusunda avantaj kazandıracak düzeyde.Arka kanat ayarlarını hava akımı ile değiştirebilen ve bu sayede araçlarında fark yaratabilen,Hamilton ve Button burada bir zafere imza atmak isteyeceklerdir. 2004 yılını rekorlarla geçiren M.Schumacher bu pistinde en hızlı adamı.Kariyerinde ikinci baharını yaşamaya başlayan Sumi,4 yıl üst üste çok iyi uyum sağladığı aracı ile bir çok rekora imzasını atmıştı. Yine o yıllarda kazandığı ''Rekorların Adamı'' ünvanını kolay kolay kimseye bırakmayacak gibi.Zira artık rekor kırmaktan çok,yarış kazanmak ve sezon sonu bitiş çizgisini birinci olarak geçmek daha önemli bir hal aldı. N.Rosberg Mercedes'i ile ilk bakışta M.Schumacher'den hızlı gibi gözüküyor.Malezya'da çıktığı podyum bunu ispatlar nitelikteydi.Red Bull pilotları Vettel ve Weber,en hızlı araca binmelerinin ayrıcalığını,puan ya da puanlara dönüştürmek isteyecekler.RB6'lar güçlü ve hırslı.Massa ve Alonso,Ferrari'nin tecrubeli olduğu pist ayarları konusunda avantajlı.Bu avantajları onlara damalı bayrağı ilk sırada geçmek konusunda ne kadar yardımcı olacak.Ferrari hiç durmadan 100 tur atacak kadar dayanıklı gözüküyor.Yarış günü tüm stratejik oyunlar oynanacak ve kazanan,56 tur sürecek heyecanlı yarışın ardından ortaya çıkacak.

Son uzak kıta yarışı olan Çin Grand Prix'inin ardından, F1 artık Avrupa'ya gelecek. Ait olduğu yere. Takımlar ve pilotlar kadar,F1 severler için de ulaşılabilir bir hava kazanacak olan sezon,daha heycanlı yarışları bizlere yaşatmaya aday.Ardı ardına bir çok heyecanlı pisti ve tutkulu taraftarı takvimde sıralayan sezonun, bundan sonrasında amaç her zaman olduğu gibi podyuma çıkmak ve hız dünyasının bir numarası olmak olacak. Bu amaç ise biz hız tutkunlarına,düşleyemiyeceğimiz kadar büyük bir haz yaşatacak. Hızla yaklaşan Türkiye Grand Prix'i ise,Türkiye'deki F1 tutkunlarına şimdiden geri sayımı yaşatmaya başladı Bu heyecanı pist kenarında yaşamak,sezona özel çekişmeyi canlı olarak görmek ve podyuma kimin çıkacağına şahit olmak gerçek anlamda inanılmaz olacak.

Heyecanın hiç azalmayacağı, efsanelerin yeniden hatırlanacağı, F1 tarihine altın harflerle kazınmış pistlerde, güçlü motorların 60 yıllık birincilik savaşları, yeni yaşını kutladığı bu sezonda üst düzey bir seyir zevki veriyor. Her yarışta daha hızlı olmayı hedefleyen motor sporları,geçmiş yılların ardından tam gaz devam ediyor. İlk keskin virajın apexinde buluşmak dileği ile,tüm Formula1 severlere hızlı bir hafta sonu dilerim.

Tropik İklimin Sıcak Lastikleri

Malezya Grand Prix’i öncesi tüm Formula 1 severlere merhaba.

Güneydoğu Asya’nın iki büyük adadan oluşan nehirler ülkesi, hafta sonu 2010 sezonunun 3. yarışına ev sahipliği yapacak.

Başkent Kuala Lumpur’da yapılacak grand prix’e adını veren Petronas, sponsoru olduğu Mercedes takımının evinde hissetmesi için elinden geleni yapacaktır. Yerel seyircinin de büyük bölümü Mercedes’i destekleyecektir.

Sepang pistinin, diğer pistlere oranla, daha iyi,teknolojisi yüksek ve modern olduğu biliniyor. Pilotlar içinde heyecanlı olacak bu yarış, hava koşullarının belirleyeceği sürprizlere açık görünüyor. Mevsim normalleri gereği Kuala Lumpur’da sıcaklık 33 derece. Ancak Muson yağmurları nem oranını % 80’lerde tutuyor. Pist ısısının çabuk yükselmesi ve sıcaklığını koruması takımların stratejilerini belirlemelerinde ince hesaplar yaptırabilir. Lastiklerin çabuk aşınması ve bozulması,pit-stop’larda kaybedilebilecek olası saniyeler anlamına geliyor. Serbest antrenmanlar ve sıralama turları ile gün yüzüne çıkmaya başlayan takım stratejileri, öncelikle ilk cepleri almak olacaktır. Formula 1 pilotları yarışmaktan zevk aldıkları bir pistte tropikal bir iklimde olacaklar. Motorların ve otomobillerin dayanıklılığı kadar, 56 tur sürecek yarış boyunca pilotlar tüm duyuları ile ayakta kalmak zorunda olacaklar. Artık çok daha küçük hataları değerlendirmeyi bilenler ise pazar günü rakiplerinin ensesinde olacak.

Sezona fırtına gibi giren Red Bull, Vettel ile zaten hak etmiş olduğu podyuma ulaşabilir. Motivasyonu ve puan farkını düşünerek Vettel’in iyi bir puanla finish görüp,Red Bull’ un enerjisini geri vermesi gerekiyor.Aynı zamanda Weber’in de. Çünkü Renault motoru kullanan RB6, gerekli hıza ve güce fazlasıyla sahip. Mc Laren takımının pilot yönlendirmeli arka kanadı, düzlüklerde fark yaratıyor. Birden rakibinin hava koridoruna giren MP4 – 25’ler, Mercedes motorunun gücünü iyi yansıtıyor. Ferrari’nin yıllardır devam eden dayanıklılık ve finish görme istikrarı,çok çalışmak ve iyi pilotlar ile desteklendiği sürece,dünya şampiyonlukları devam edecektir. Markalar Şampiyonası’na da ciddi bir başlangıç yapan Ferrari,2010 sezonu için iddaasını ortaya koydu. M.Schumacher ve N. Roosberg, Mercedes takımı ile çabuk uyum sağladı. Avrupa’ya dönmeden alacakları puanlar, avantajlı olmaları için bir şans. Çünkü Red Bull, dayanılılık sorunlarına kıtalar arası yolculuğun sonunda çözüm bulmuş olacaktır.

Sezonun 3. yarışı olan Malezya Grand Prix’i, tüm teknik olasılılıkların değerlendirileceği, en hızlı tur zamanlarının el değiştireceği, tropik ikliminin sürpriz katkıları ile şimdiden iyi bir yarış olmaya aday. Hafta sonu geçilecek grand prix’de yarışan,çalışan,izleyen ve katılan herkese, heyecan, hırs ve mücadele dolu bir yarış dilerim. Start düzlüğünde buluşmak üzere.

58 Tur Adrenalin

Formula 1’in adrenalin dolu heyecanlı dünyasından herkese merhaba.

Geçtiğimiz hafta sonu, Albert Park’ta öyle bir grand prix yaşandı ki bu satırlara sığmayacak bir heyecanı, yarışmanın gerçek doğasını, F1’in mükemmel çekişmesini her an hissetmemizi ve yaşamamızı sağladı. Melbourne’e mücadele,hırs ve kazanma arzusu damgasını vurdu.

Formula 1’in güçlü otomobilleri,gerçek yarış pilotları,takvimin iyi bir pisti birleşerek bu organizasyonu sorgulayanlara en güzel cevabı kendi yöntemleri ile verdiler. Yarışarak.

Hafta içinde, "bu organizasyondan sıkılanlar izlemeyebilir" açıklamaları basın toplantılarına konu olmuştu. İlk cepleri alan pilotlar,gerçek kimliklerini ve perfonmanslarını ortaya koyarak çok heyecanlı bir yarışta,anlatımlara konu oldular. Sabah erken saatte bu heyecandan habersiz uyanan tüm F1 severler Pazar gününün mahmurluğunu üzerlerinden çabuk attılar.

Hızlı başlayan yarış daha ilk vitesten itibaren mücadele doluydu. Sıralamada yükselen Massa,Kubica, Hamilton agresif stilleri ile yarış süresince kendilerini izlettirdiler. Bu pilotlara hızları ve yarışçş ruhları ile Vettel, Weber, Alonso da eklenince mükemmel bir yarış ortaya çıktı. Hava şartlarının belki de en önemli olduğu motor sporu olan Formula 1 yarışları,Avustralya’nın,nemli okyanus havasını daha ilk turlarda yağmura dönüştürmesi ile iki kat keyifli hale geldi.Yarış günü fovori olmasına rağmen istediği zamanları elde edemeden grand prixe başlayan McLaren takımı ve Jonson Button,yarışmanın sadece gaza basmak,viraj dönmek ve en iyi zamanı elde etmek olmadığını gösterdiler. Podyumun birincilik basamağında,takım – pilot uyumu,en önemlisi strateji ve anlık karar verme yetenekleri sayesinde hak ederek yer aldılar.

Yumuşak özellikli lastikleri ile tam 50 tur atan Button otomobili ne kadar iyi kullandığını başta takım arkadaşı Hamilton’a göstermiş oldu. Button’ ın otomobilini Albert Park’da zafere sürdüğü son turlarda Hamilton telsizden "Lastiklerim bitti" açıklamaları yapıyordu. Massa çok değerli bir 3.lük ile kırmızıları geride bırakmadı.Geride kalmayan diğer Ferrari ile dünya şampiyonu Alonso 4. lük ile yetindi.Hızlı pilotlardan Vettel yine dayanıklılık sorunu ile yarış dışı kalırken, takım arkadaşı Weber kendi evinde alabileceği daha çok puandan tam bir yarışçı hırsıyla vazgeçmek zorunda kaldı. Sezona Renault’u puanla başlatan Kubica, burada da iyi başladı ve bu avantajını podyuma çıkarak iyi kullanmış oldu. Böylece kendi adına puandan çok,güven ve umut kazanmış oldu. Takım arkadaşı çaylak Petrov ise soğuk lastiklerin tutunma sorununa yenik düştü. Bir çok pilot soğuk lastiklerden dolayi,bir kaç tur boyunca tutunma sorunu yaşadılar ancak tecrubeleri öne çıkınca yarışa devam edebildiler.

Sezonun sıkıcı ya da rutin olacağının düşünüldüğü şu günlerde, hız dünyası bizlere Formula1 heyecanının neden 60. yılını kutladığını yaşayarak gösterdi.

FIA, bu pahalı organizasyonda üzerine düşeni daha iyi yapmaya başladı. Yarışı ekranlardan izleyen adrenalin tutkunları, çok iyi kamera açıları ile yarışı izlediler. Pist zeminine ve araçlara yerleştirilen kameralar (in-car) zaman zaman otomobillerin direksiyonunda hissetmemizi sağladı.Podyumdaki John Travolta ve Alpert Park’ın zeminine ayak basan coşkulu F1 severler iyi vakit geçirmiş gibiydiler.

Hafta sonu,F1 logosunu gören tüm motor sporu severler adına oldukça iyiydi. 58 tur süren bu heyecanlı yarışta kazalar, sürtünmeler, yarışan pilotlar, kırılan kanatlar, kum havuzları, hırs ve çekişme gördük.

Uzun zaman hatırlayacağımız yarışın Albert Park olmaması ve her grand prixin bu perfonmansla geçmesi dileği ile.

Melbourn' de Görüşmek Üzere

Uzun yıllardır takvimin ilk yarışı olarak izlemeye alıştığımız Avustralya Melbourne'de bulunan Albert Park pisti hafta sonu araç trafiğine kapanıyor. Yumuşak asfaltı ise son bakımlarının ardından hız makinalarının yarışı için hazır hale gelecek.

Avustralya kıtası birçok yönüyle tüm dünyanın tanıdığı ve bildiği bir yer. Melbourne’ de, kıtanın en güçlü şirketlerini, mimarileri ile simge olmuş yapılarını ve büyük spor organizasyonlarını bünyesinde barındıran dünyanın en güneyindeki en büyük şehri ünvanını künyesinde taşıyor. Yaşam koşulları, hayat standartları ve toplum huzuru olarak yine önde olan Melbourne’nde hafta sonu yapılacak Avustralya Grand Prixi’nde izleyici rekoru kırılacağı kesin.

Formula 1’in ilk yarışında takımların elde ettikleri veriler ve finish gördükleri zamanlar, Melbourne’nde strateji ve podyum için önemli bilgiler sağlayacaktır. Yıllar boyu Albert Park’da, motor gücünün ve dayanıklılığın çok önemli olduğunu Formula 1 izleyicileri olarak biliyoruz.Motoru dayanıklı, frenleri tepkili otomobiller çabuk hızlanma avantajları ile öne çıkabilir.

5.303 km uzunluğu, kısa pit yolu, orta hızlarda dönülen virajları ile kendi karakterini ilk bakışta gösteren Albert Park’ın tartışmasız efsanesi yine Schumacher. Toplamda 4 kez ile Avustralya’nın en çok kazananı olan Sumi 2004’den bu yana pist rekorunu da elinde tutuyor. (1:24:125) Cumartesi günü gökyüzünde zaman zaman yağmur bulutları görülecek. Bu da olası bir pole pozisyonunu veya yarış gününü etkileyebilir. 2009 yılından bu yana çok iyi bir ilerleme kaydeden Red Bull, bu sezonda en hızlı araca en çok yere basma kuvveti ile ulaşmış gibi. Vettel, Red Bull’ un hızı ile çok uyumlu gözüküyor. Ama Red Bull’un dayanıklılık sorununu bir an önce aşması gerekir. Mercedes ise bu seneyi birkaç grand prix haricinde geliştirme yılı olarak geçirecek. Ancak Schumacher’in bu pistte birşeyler yapmak için çabalayacağına inanıyorum. Mc Laren pilotları, otomobilleri için daha uygun bir pistteler. Albert Park’ın en çok kazanan takımı Ferrari,sezona duble yaparak başladığını unutacak ve bu ciddiyetle yarışacaktır. Yeni takımların en iyisi Lotus, en eski pistlerden birinde yarışmanın ruhunu kazanacak ve ilerleyen sezonlar için umutlu olabilecektir.

Birçok açıdan yeniden başlayan Formaula 1, bu hafta sonu hıza alışmış bu güzel şehirde takvimden bir yarış daha kopartacak. Sıralama turlarında ve büyük yarışta görüşmek üzere.

Ferrari Olmak

Hafta sonu start alan Formula 1 Bahreyn Grand Prixi, çöl kumlarından daha ince hesaplarla Ferrari’nin dublesiyle sonuçlandı.

Cumartesi günü yapılan sıralama turlarının ardından pistte, Red Bull’un hızı, Schumacher’ in potansiyel sürprizleri ve McLaren’in şampiyon pilotları konuşuluyordu. Tüm otomobillerin hemen hemen aynı standartlara getirilmesi, yeni kuralların ardından takımların maddi güçlerinin ikinci planda kalması yarışın seyir kalitesini geri getirmek açısından başarılı olmuş izlenimi veriyordu.

FIA bu sene, son yıllarda azalan ilginin ve mücadelenin geri gelmesi adına tüm hamlelerini yapmıştı. Heyecanı, reji kalitesi ve yarışı hissettirmek adına yapılan uygulamalar başarılı oldu.

İyi başlayan yarış, yerini zaman zaman motor seslerine ve orta sıralardaki ikili, üçlü kapışmalara bıraktı. Start ile birlikte Alonso ve Massa ile 2. ve 3. pozisyonu alan Scuderia Ferrari (Ferrari Takımı) motor sporlarının nasıl anlık değişimler gösterdiğini bilirek, konsantre kaybı olmadan dikkatli takiplerini sürdürdüler. Bir saatlik bölümün ardından çöl iklimi ve aşırı nem güçlü motorları oldukça zorluyordu. İşte tam bu noktada ortaya çıkan Ferrari, gücü ve dayanıklılığı ile podyumda duble yer almayı bildi. Vettel, çok iyi başladığı sezonun ilk yarışında hüzünlü bir finish gördü. Mercedes’ li Schumacher ve Rosberg Avrupa kıtasında iddaalı olacaklarının sinyallerini verdi. Orta sıralardaki heyecan sponsorları sevindirecek boyutlara geldi. Özellikle Formula 1 gibi rakamların ve gelişimlerin çok önemli olduğu motor sporları dünyası, tecrubenin, ciddiyetin ve kalitenin karşılığının nasıl alındığını bir kez daha görmüş oldu.

Otomobil sanayisinin efsane ismi Enzo Ferrari tarafından 1929 yılında kurulan Scuderia Ferrari (Ferrari Takımı), ilk yıllarında Alfa Romeo’ nun yarış takımı olarak görev yaptı. Ardından 1947 yılında yine aynı isim tarafından Ferrari markasının üretimine alındı. Takvimler 1951 yılını gösterdiğinde İngiltere’ nin yağmurlu günlerinden birinde Formula 1’ deki ilk zaferlerini tatmışlardı. Aradan geçen yıllar Ferrari’ ye 200 den fazla grand prix zaferi, 15 den fazla da markalar şampiyonluğu ve birçok rekor getirmişti. Genellikle yarış sonlarında 1’30’’ lik zaman dilimi içerisinde sıralanan pilotlar iyi performans sergilemeye başladıklarında, ya da farklı bir markanın şampiyonluğuna katkıda bulunduklarında akıllarına ilk gelen acaba Ferrari ile çalışır mıyım? sorusudur. Mika Hakkinen gibi nadir bir kaç pilot dışında hep böyle olmuştur. Formula 1 de en yüksek kariyer noktası Ferrari ile çalışmak, onunla yarışmaktır.

Ferrari 2010 sezonuna tüm rakipleri karşısında, podyumdaki duble gövde gösterisi ile başladı. Herkesin geçmeye çalıştığı kırmızı otomobiller güçlerini bir kez daha gösterdi. Tüm dünyaya yayılmış Tifosiler daha ilk yarışın ardından oldukça ümitlendiler ve takım oyununu, hızı, gücü ve dayanıklılığı ayakta alkışladılar.

28 Mart’ta Avustralya’da yapılacak sezonun ikinci yarışında buluşmak üzere.