16 Haziran 2010 Çarşamba

Fantastik İkili

Hız dünyasının üst limiti Formula 1' in fanatik takipçilerine ve hız tutkunlarına yeniden merhaba.

Formula 1 takviminin 8. yarışı Kanada Grand Prix'i, geçtiğimiz hafta sonu sıkı bir mücadele ve heyecan ile son buldu. İlk Grand Prix'ine 1967 yılında ev sahipliği yapan Montreal'deki Notre-Dame Circuit, uzun yıllardır devam eden serisini, hatırlanacağı gibi geçen yıl verdiği ara ile bozmuştu. Bir yıl aranın ardından
yapılan yarış, eski günleri aratmadı ve baştan sona müthiş bir heyecana sahne oldu.

1982 yılında ülkenin yetiştirdiği efsane pilot Gilles Villeneuve' ün ismini alan bu heyecanlı pist, karakterine yakışır bir yarışa ev sahipliği yaptı. 4.361 km. uzunluğa sahip pistte tam 70 tur atıldı. Uzun yıllardır takvimin ayrılmaz bir parçası olan ve tüm pilotlar tarafından oldukça sevilen pist, bir çok noktasında barındırdığı hatıralar ile çok önemli. Start düzlüğünün hemen sonundaki Senna şikanı ve arka taraftaki uzun düzlüğün çıkışındaki Şampiyonlar Duvarı, bu sporu yakından takip edenlerin hafızalarını çok zorlamadan anımsayacakları noktaların başında gelir. 1999 yılının Kanada Grand Prix' inde 3 dünya şampiyonu pilot M. Schumacher, Jacques Villeneuve, ve Damon Hill, son düzlüğün bitimindeki bu duvara çarparak yarış dışı kalmışlardı. Bu ve bunun gibi olaylarla ismine ün katan şampiyonlar duvarı, yıllar içerisinde bir çok pilotun yarış dışı kalmasına sebep olmutur.

2007 ve 2008'de Montreal'de yarışa pol pozisyonunda başlayan L. Hamilton, hafta sonu sıralama turlarında aldığı derece ile yine pol pozisyonunun sahibi oldu ve 2007'de olduğu gibi damalı bayrağı ilk sırada geçti. Pazar günü için yapılan yağmur tahminlerinin gerçekleşmediği yarış, yağışa ve beraberinde getirdiği heyecana
gerek kalmaksızın son derece çekişmeliydi. Liderliğin sürekli el değiştirdiği 305 km.lik yarış, daha yarısına gelmeden hemen hemen tüm pilotların lastik değişimleri için iki pit stop yapması ile oldukça hareketliydi.Bir çok defa pilotların biribirlerini geçişine sahne olan grand prix, tüm biletlerin satılması ile seyirci rekorunu kıran Montreal' liler ve ekranları başındaki F1 severler için oldukça keyifli geçti. Anlaşılan bir yıllık bu uzun ara Kanada' lı yarışseverler için oldukça zor geçmiş.

Bu sezon ilk yedi yarışta pol pozisyonunu rahatlıkla elde eden RB6' ların bu hegemonyasına Montreal'de son veren gri otomobili ile L. Hamilton oldu. Pazar günkü yarışta pol pozisyonunda ilk kez Mc Laren ile L. Hamilton vardı. Red Bull'un durdurulamaz hızının sezon ilerledikçe yerini strajejik hatalara ve RB6' daki
ufak aksaklıklara bırakması, sezon başından bu yana şampiyonluğu kovalayan Mc Laren' in işine yaramaya başladı. Hafta sonu öncesinde de tahminler, Red Bull' un karakterine uygun olmayan bu pistte birincilik şansının zor olduğu yönündeydi. Öyle de oldu. Lastik ve taktik hatası yapan Red Bull takımı hafta sonu podyumda yoktu. Vites kutusunu değiştiren Vebber ise, griddeki yerini daha gerilere taşıyınca belki de yarışı baştan kaybetmiş oluyordu. Hafta sonunun faturası Red Bull için ağır oldu. Hem takımlar şampiyonasında hemde sürücüler şampiyonasındaki liderlik koltuğunu Mc Laren' e kaptırdılar.

800. grand prix' inde İstanbul' da adeta emekleyen Ferrari, pazar günkü yarışta dünya şampiyonu pilotu ile kendisini yine podyumda buldu. Alonso, pit yolunda geçmeyi başardığı ezeli rakibi L. Hamilton' a yarış sonunda üstünlük sağlayamadı. Ancak yarış içerisindeki çekişmesi izlemeye değerdi. Bu hırsı ona podyumda
son basamağı getirdi. Takımın diğer pilotu F. Massa ise start anından itibaren yaşadığı talihsiz olayların çokluğu nedeniyle sürekli pite girmek zorunda kaldı ve yarışı 15. lik ile bitirdi. F kanal sisteminin sağladığı ayrıcalıkları bir an önce araçlarına adapte etmek isteyen Scuderia Ferrari, diğer pek çok konuyu
unutmuşcasına yarışıyordu. Ancak hafta sonu elde edilen 3.lük kendilerini toparladıklarının bir göstergesi.

Gilles Villeneuve pistinin 7 kez ile en çok kazananı olan, aktif yarış hayatına devam eden ve herkesin yapacaklarını merakla izlediği Formula 1' in efsanesi M. Schumacher' in, kariyerinin en zor hafta sonlarından birini geçirdiğine eminim. Formula 1 kariyerindeki efsane günlerine bu pistte başlangıç yapan, kırdığı rekorlar, kazandığı grand prixler, attığı en hızlı turlar ile F1' in en ünlü ve en çok kazanan ismi olan Sumi, hafta sonuna moralli başlamasına rağmen oldukça zor bir yarış geçirdi. Antrenman turlarının ardından lastik ve tutunma şikayetleri olan alman pilotun, takım arkadaşının gerisinde kalmasının yanı sıra, Sebastian Buemi' ye ve son turda iki Force İndia pilotuna geçilmesi uzun süre konuşulacak olaylardan. Yarış içerisinde R. Kubica ve F. Massa ile yaşadığı temaslara, ilk yedi pilotun tur bindirmeleri sırasında kendisine sallanan mavi bayraklar da eklenince, MGP W01' in direksiyonunda yaşadığı kabusu tahmin etmek güç olmadı. Kariyeri boyunca mavi
bayrakları sallattıran adam olan Sumi, bu kez kendisini yol verirken buldu. Efsanenin bir an önce alıştığımız tarzı ile aramıza dönmesini ve bu savaşa renk katmasını umuyorum.

Mc Laren, yıllar boyu edindiği tecrubesini, bu spora yaptığı yatırımları, mühendislerinin ve mekanikerlerinin üstün gayretlerini iki dünya şampiyonu usta pilotu ile taçlandırmaya ve duble zaferlerine bu hafta sonu da devam etti. Bunun sonucu ise, hem markalar şampiyonasındaki liderlikleri hemde pilotlar şampiyonasındaki ilk iki sıra. Takım içerisindeki dengelerin ve dinamiklerin uyumu, mükemmel seviyede ve ruhta iki pilotu ile Mc Laren, arka arkaya gelen duble zaferler ile rakiplerine çok ciddi mesajlar veriyor. Hata yapmayanın kazanmaya yakın olduğu, dayanıklılık ve hızın temel olarak görüldüğü bu spor, iki fantastik pilot ile bu yıl
Mc Laren için zevkli geçiyor. Kariyerlerinin bu önemli yıllarında elde ettikleri zaferler, pistteki usta çekişmeleri, sıcakkanlı tavırları ile bu fantastik ikili, 90 lı yılların efsanelerini geride bırakmaya aday. Mc Laren' in iki dünya şampiyonu ile zafere koşması, kişisel kaygıların bir yana bırakılıp takım için savaşa
girilmesi, her zaman birinci olmak için profesyonel şekilde yapılan ikili mücadele 2010 yılı için alkışlanacak en önemli karelerden.

Bu hafta sonu geçilen ve her anının zevkle izlendiği yarış süresince aklımda yer eden bir durum var. 2010 yılı için şampiyonluk mücadelesi veren takımların, 2010 planlarının ve teknolojik gelişim hesaplarının yetersiz kalacağını, 2011 için ürettikleri teknik ve taktik kartlarının bazılarını bu yıl oynamak zorunda
kalacaklarını düşünüyorum. Zira sezonun yarısına bile gelmeden pistlerdeki heyecana ve podyum savaşlarına çok yakından tanık oluyoruz. Önümüzde yapılacak 11 Grand Prix'i ve kazanılacak o kadar puanı düşündüğümde, takım patronlarının gecelerini uykusuz geçirdiklerine olan inancım kuvvetleniyor.

Grand prixlerin sayısı azaldıkça kızışacak olan bu savaş, 60 yıllık bir üstünlük savaşı. Bu yıl savaşın galibi kim olacak? Bu soruya şimdiden yanıt vermek çok güç. Ancak görünen o ki, şampiyonluk yolunda kat edilecek binlerce kilometre ve yüzlerce viraj var. Şampiyonluk işte bu virajlarda ve usta pilotların avuçlarında vücut bulacak.

10 Haziran 2010 Perşembe

Podyum Savaşları

Formula 1 tarihin en hızlı ve en çekişmeli sezonu, İstanbul Park' ın asfaltına ve hafızalara, hiç çıkmayacak izlerini, yumuşak ve sert tabanlı lastikleri ile bıraktı.

İmparatorluklar şehri İstanbul'da Mc Laren, heyecanın bir an bile dinmediği yarışta iki dünya şampiyonu pilotun usta sürüşleri ve yüksek konsantrasyonları ile damalı bayrağı duble gördü.

Takımların bu mükemmel coğrafyaya ayak bastığı andan itibaren üst noktaya çıkan heyecan, hafta sonu öncesinde hız denemelerinin yapıldığı antrenman turları ile maksimumda yaşanmaya başladı. Pilotlar, büyülü İstanbul atmosferine ve mükemmel dizayn edilmiş piste kendilerini öyle kaptırmışlardı ki, tek düşünce kazanmak ve büyük ödülü almaktı.

On dokuz Grand Prix'ten oluşan 2010 sezonunun yedinci yarışı İstanbul Grand Prix'i, ilk altı yarışı gölgede bırakmakla kalmadı; öylesine bir mücadeleye sahne oldu ki, Formula 1 Grand Prix ler'i içinden sıyrılarak unutulmazlar arasında yerini aldı. Uzun yıllar anlatılacak görüntülerde ve istatistiklerde baş rolü oynadı.

Dört uzun ve hızlı düzlüğün 14 virajla birleştiği, heyecan veren, zorlayıcı ve kendine özgü karakteri ile tüm pilotların yarışma arzusunu hareketlendiren pistte, cumartesi günü yapılan sıralama turları yarışın karaketerini de bir gün öncesinden bizlere belli eder nitelikteydi. Teknolojik gelişimleri ve mükemmel takım uyumları ile Mc Laren ve Red Bull çekişmesi pazar gününe damgasını vurdu.

Beş takımın şampiyonluk yarışının içinde olduğu sezonda, başı çeken Red Bull takımı yedinci pol pozisyonu ile İstanbul'da da en hızlı olarak gridin ilk sırasındaydı. Geçtiğimiz yıllarda şahit olduğumuz tek takımın domine ettiği sezonların aksine, ciddi bir rekabet ve heyecan yaratan şampiyonların takımı Mc Laren, yapılacak en küçük hatayı değerlendirmek için 2. ve 4. ceplerde adeta pusuya yatmıştı.

800 Grand Prix'in tecrubesini kırmızı otomobillere yükleyemeyen Ferrari takımı bu yıl gözle görülür derecede yavaş. 16 markalar şampiyonluğu kazanmasına rağmen, rakiplerinin hızına ayak uydurmakta bir hayli zorlanıyor. Öyle ki, bu adrenalin dolu yarışta heyecan ve fark yaratamadıkları gibi 7. ve 8. tamamladıkları yarış, 800. grand prix için iyi bir hatıra olmadı.

Mercedes Gp'nin efsane pilotu M. Schumacher, varisi ve vatandaşı N. Rosberg, tabii ki tüm takım İstanbul Park gibi hızı ile öne çıkan pistte 4. ve 5. olarak finiş görmeyi başardılar. Sezonun ilk yarışlarında rakiplerine oranla çok yavaş olan Mercedes Gp takımı ilerleme kaydetme konusunda, yılların tecrubesi Ferrari'yi de geride bıraktı. Gelecek yarışlar için podyumun iddaalı isimleri haline geldiler.

2010 yılında adeta kanatlanan Red Bull, pit-stoplar'ın ardından ilk iki sırada yarışa devam ediyorlardı.

M. Webber kanatlanma etkisi ile yakıt tasarrufu moduna geçerek rahat bir yarış çıkarıyordu. Ancak, hızı ve şampiyonların hırsı ile McLaren peşlerini bırakmıyordu. 4 otomobil 2.5 saniyelik bir zaman aralığında, mükemmel virajlarda ve uzun düzlüklerde podyum savaşı yaparken, izleyenleri de heyecanlandırmaya devam ediyorlardı. 40. turda, son günlerde takım arkadaşının yükselen grafiğine ayak uyduramayarak gölgede kalan S. Vettel, arkasındaki gri baskıya dayanamayıp riskli bir atakla, hem bu baskıdan kurtulmayı hem de birinci olmayı hedeflemişti. Yer yer 21.5 metreye varan bu geniş pistte, iki pilotun temasları Vettel' i yarış dışı bırakmakla kalmadı, takım arkadaşı Webber'in de tekrar pite girerek olası birincilik hesaplarının sapmasına sebep oldu. Puan ve podyum kayıpları bu iki pilot arasındaki çekişmeyi daha da artıracaktır.

Renault motoru ve takımı, geçtiğimiz sezonun bitimi ile fabrikada bir hayli çalışmışa benziyor. Takımın ve markanın tırmanışı mücadele ve heyecanın dozunu yükseltiyor. Takımın ustası R. Kubica, stili ve performansı ile göz dolduruyor. Çaylak lakabını ve hissini henüz üzerinden tam olarak atamayan Petrov, iyi gittiği bu yarışta şanssız bir şekilde puan alamadı. Ancak henüz yarısına bile gelmediğimiz 2010 sezonunda şavaşmaya ve podyumu zorlamaya devam edecekleri kesin.

Sıra duble şampiyonların. McLaren'in DNA'sına kazanma hırsını ve mühendislik dehalarını aşılayan adam, bu yıl 40. ölüm yıldönümü olan Martin Whitmarsh. Takımın kurucusu olan Whitmarsh, usta bir yarışçı olmasının yanında motor sporları dünyasının ender yetiştirdiği başarılı mühendislerden. Yarattığı McLaren ekolü sadece F1'de değil, motor sporlarının bir çok aşamasında kendini uzun yıllar önce ispatlamıştır. Bugün bu mirası üzerine ekleyerek gelecek nesillere bırakmak için çalışan McLaren'in dahi mühendisleri, bu seneye damgasını vurmaya devam eden F-Duct sistemi ile efsaneyi adeta yeniden canlandırdılar. Böylesine teknik ve aerodinamik bir harika olan Mp4-25'i de yakışır şekilde iki şampiyon pilotun ellerine teslim etmeleri başarılarının tesadüf olmadığını gösteriyor. İki şampiyon çok profesyonel şekilde pistte rekabet ederken, tüm takım adına podyuma çıkarak büyük bir iş başarıyorlar.

Yayıncı kuruluş TRT'nin hıza verdiği önem ve yatırım, başarılı işler çıkartan Okay Karacan liderliğindeki 'F1 Yayın Takımı' ile birleşerek, Türkiye'deki Formula 1 severler için çok iyi işler yapıyor. Uluslararası podyumda da yaptıkları işler, başarılı varlıkları ve birikimleri ile, bizleri ve ülkemizi yakışır şekilde temsil ediyorlar. Serhan Acar'ın güzel anlatımları, Dilara Gönder'in renk ve kalite getiren röportajları ile tüm ekip 2010 sezonunda yayıncılık podyumunun birincilik basamağında.

5 kırmızı ışığın, altıncı kez söndüğü bu yıl tek kelime ile mükemmeldi. Uzun yıllar hatırlanacak bir yarışın kusursuz olarak sona ermesi, ülkemizin hızlı geleceği için sağlam temeller oluşturuyor. Çok zevkli geçen yarışın trübünlerini dolduran tüm Formula 1 severlere ise iyi bir hafta dilerim.

8. Renk

Formula 1 severlere merhaba. 2010 sezonunun en önemli Grand Prixleri'nden biri bu hafta sonu İstanbul'da geçilecek. İstanbul Park'ta yapılacak olan Grand Prix için nefesler tutuldu. Tüm dünyadaki F1 tutkunları, şampiyonanın en heyecanlı pistine hoş geldiniz.

Formula 1’in en yeni pistlerinden biri olan İstanbul Park, teknolojisi ve mükemmel pist özellikleri ile takvimdeki pistler içerisinde hemen göze çarpıyor. Hermann Tilke tarafından tasarlanan ve ilk Grand Prix'ine 2005 yılında başlayan İstanbul Park, saat yönünün tersine dönülen ender yarışlardan birine ev sahipliği yapıyor. Bu sezon 6. yarışın yapılacağı pistte, bu güne kadar toplam üç pilot mutlu sona ulaştı. İstanbul'un efendisi, tam 3 yarışı üst üste kazanan Felipe Massa. (2006– 2008). Hatırlanacağı gibi 2005 yılında yapılan ilk yarışta, Mc Laren–Mercedes’i ile Kimi Raikkonen damalı bayrağı ilk sırada geçerken, 2009 yılının galibi, müthiş performansı ile dünya şampiyonluğuna da ulaşan Jenson Button'du.

5.338 km. uzunluğu, 21,5 metreye varan pist genişliği, 6 sağ, 8 sol olmak üzere toplam 14 virajı, en uzunu 720 metre olan, 4 adet düzlüğü ve tabii ki tüm pilotların dönmekten çok büyük bir keyif aldığı, bir o kadar tehlikeli 8. virajı ile bu hafta sonu, güzel bir İstanbul havasında hırslı pilotların birincilik savaşını hep birlikte izleyeceğiz.

Her fırsatta üzerine basarak hatırlattığımız, son yılların en heyecanlı sezonunda ülkemizde yapılacak Grand Prix, şampiyonanın gidişatı adına da çok önemli bir yarış olacak. Tarihin en başarılı takımları arasında en üst sıralarda kendine rahatlıkla yer bulan Ferrari takımı, İstanbul’da 800. Grand Prix'ine çıkıyor. Yıllar boyu kazandığı tecrübesini, bu önemli yarışta tekrar kanıtlamak isteyecektir. 1929 yılında kurulan ve Formula 1 pistlerinde yarıştığı süre boyunca 16 takımlar şampiyonluğu kazanan, ilk Grand Prix'ine 1950 yılında Monaco'da çıkan Scuderia Ferrari, 211 birincilik, 203 pole pozisyonu, 220 en hızlı tur zamanı elde etmiş. Takımın şu andaki pilotları dünya şampiyonu F. Alonso ve İstanbul un efendisi F. Massa burada yarışmaktan aldıkları zevkin yanında, kazanacakları podyum ile bu anlamlı güne zafer katmak isteyeceklerdir.

Bu sezona en hızlı girişi yapan, herkesin parmakla gösterdiği Red Bull Racing Team, uzun düzlükler ve süratli virajlardaki başarısını devam ettirmek ve "en hızlı" unvanını kaptırmamak için tüm varlığını ortaya koyacaktır. Sezon başından bu yana pole pozisyonunu kimseye kaptırmayan iki usta pilot, S. Vettel ve M. Webber, başarılı ve yükselen performanslarını korumaya devam etmek ve gridin en öndeki otomobili olmak için antrenman turlarından itibaren yarışmaya başlayacaklardır.

McLaren için biçilmiş kaftan olarak tanımlayabileceğimiz İstanbul’un hızlı virajları ve uzun düzlükleri, gerçekten de MP4-25 için ideal. L. Hamilton ve J. Button gibi çok önemli iki dünya şampiyonu pilota sahip olan takım, iyi ayarlar ile podyuma yakın isimler arasındalar. Geçtiğimiz yarış olan Monaco’da daha ilk turda yarışa motor arızası ile veda eden Button, aynı zamanda şampiyonadaki liderliğinden de olmuştu. Button’ın İstanbul’un son kazananı unvanı ile çıkacağı sıralama turları ve yarışta, MP4-25 üzerine düşenin en iyisini yapmak için orada olacaktır.

Merdeces Gp takımı, İspanya’da kullanmaya başladığı ve bir çok bilgi edindiği, daha hızlı olan uzun şasisini hafta sonu Türk izleyicilerin önüne çıkaracak. Takımın iki alman pilotu N. Rosberg ve yaşayan efsane M. Schumacher, çok iyi karşılanacakları ve büyük sempati toplayacakları bu önemli hafta sonunda alacakları olası puan ve podyum başarıları ile onlara duyulan sempatiye karşılık ve şampiyonada var olma savaşı verecekler.

Sezona flaş bir giriş yapan ve bunun raslantı olmadığını ispatlayan Renault takımı, muhabirlerin ve fotoğrafçıların peşinde koştuğu adam R. Kubica, çaylak lakabını üzerinden henüz atamayan takım arkadaşı V. Petrov, İspanya’da podyumu kaplayan güçlü Renault motoru ile kazanma arzusunun en güçlü adayları olacaklar.

Mücadele, hız, G kuvvetleri, ilk anda akla gelen şampiyonların savaşı, 5 takım ve 10 pilot ilk olarak İstanbul’da kalp atışlarımızı hızlandıracak. Ardından gelen 58 turluk dayanıklılık mücadelesi, 320 km.’ye varan maksimum hızları, sadece bu piste değil tüm Formula 1’e zevk veren ve akıllardan çıkmayacak olan 8. virajı, farklı karakterlerdeki 14 virajı ile her pilotun beğendiği ve yarışmaktan zevk aldığı İstanbul Park, 130.000 kişilik muhteşem tribünleri ile ülkemizde yaşayan tüm F1 severlere bu yıl maksimum adrenalin dolu bir yarış izletecek.

Motor ve hız dünyasının en üst noktasında bulunan Formula 1 organizasyonu, ülkemiz için ne kadar önemli ise bu büyük organizasyon içinde o kadar özel. Hız ve mücadele tanımları ile akla gelen Formula 1’in ise 8. rengi. Hafta sonu yapılacak bu büyük organizasyonda, bu rengin bir parçası olmak, maksimum hızların yaşanacağı düzlüklere bakan tribünleri doldurmak ve bu hazzı canlı yaşamak tüm F1 severlerin dileği olsa gerek.

Tüm Formula 1 severlere, akıllarda kalıcı bir İstanbul Grand Prix’i dilerim. İyi seyirler.

18 Mayıs 2010 Salı

Efsanelerin Pisti

Heyecan verici bir sezon yaşayan Formula 1 dünyasının, en prestijli yarışı olan Monaco Grand Prix' inin ardından herkese merhaba.

Formula 1 yarışlarının yapılmaya başlandığı 1950 yılından bu yana takvimde yer bulan ve 1955 yılından bu yana kesintisiz olarak yapılan Monaco Grand Prix' i, bu yıl da beklendiği gibi heyecanlı ve güzel geçti. F1 tarihinin en eski ve prestijli pisti olarak kabul edilen bu pist, 56 yıllık tarihi boyunca bir çok zafere sahne oldu.

Vatikan' dan sonra dünyanın en küçük ülkesi konumunda olan Monaco, Prensleri ve Monte Carlo kumarhaneleri ile ün kazanmış, normal yolların pist haline getirilmesi ile de hız tutkunu pilotların birincilik mücadelesinde yıllar boyu ev sahipliği yapmıştır. Bu prestijli pist, F1 tarihindeki tüm pilotların podyum rüyalarını süslemiştir.

Formula 1' in en özel pisti olarak görülen ve tüm pilotların hayallerini süsleyen grand prix, çok iyi bir sezon geçiren Red Bull Racing takımının dublesi ile sona erdi. Bu önemli yarışı 1.50.13' lük derecesi ile kazanan M. Webber, efsane pilotlar arasındaki yerini alarak rüyalarını gerçeğe dönüştürdü.1950 yılında yapılan ilk Monaco Grand Prix' ini kazanan Juan Manuel Fangio, beş birincilikle Graham Hill,
Niki Lauda, Alain Prost, Michael Schumacher, bu pisti efsane statüsüne eriştiren ve geçtiğimiz haftalarda ölüm yıldönümünü büyük bir hüzünle andığımız, Aytron Senna Da Silva gibi isimlerin arasında yer bulmak Mark Webber için unutulmayacak bir tecrube olsa gerek. Bir çok pilotun dünya şampiyonu olmak yerine Monaco' da kazanmayı tercih etmesi, bu pistin ne denli önemli olduğunun bir başka kanıtı.

Sezonun flaş ekibi Red Bull' un, Alman pilotu S. Vettel, damalı bayrağı ikinci sırada geçerek Red Bull' u markalar şampiyonasında liderliğe taşıdı. Sıralama turlarına ve hafta sonuna damgasını vuran Renault motoru, R. Kubica' nın kazandığı üçüncülük ile podyumda gövde gösterisi yaptı. Pistin kirli bölümünden kalkan Kubica, aracına patinaj çektirerek kalkış sırasında Vettel' e geçildi. Son 6 Monaco Grand Prix' in de pol pozisyonda başlayan pilotların birinciliği ile sonlanan yarışa, ilk sırada başlamanın önemini bilen takımlar, sıralama turlarında pol pozisyonunu alabilmek için çalıştılar. Ancak sezon başından bu yana pol pozisyonunu kimseye bırakmayan RB6' lar, Monaco' da da avantajlarını koruyarak sezon için
önemli puanlar toplamaya devam etti.

Ferrari takımının deneyimli ve istikrarlı pilotu Felipe Massa, grand prix i dördüncü sırada bitirerek, Ferrari' yi yarışın içinde tutmaya devam etti. Antrenman turlarında yaptığı kazanın ardından otomobilini değiştirerek yarışa pit alanından başlayan F. Alonso ise, çok iyi performans gösterdiği grand prix' de altıncılık ile yetindi. İyi bir hafta sonu geçirmeyi hedefleyen Mc Laren' den L. Hamilton, beşinci olarak finiş görürken takım arkadaşı J. Button, henüz ilk turda motor arızası ile yarış dışı kalarak hafta sonunu erken kapatan isimlerden oldu. Mercedes Gp' nin tecrubeli pilotu M. Schumacher, altıncılık savaşını son viraja kadar sürdürdü. Son
virajda yaptığı hatalı geçiş ise 20'' ceza almasına ve 12. gerilemesine neden oldu. Sumi, kazanacağı puanlara da böylelikle veda etmiş oldu. Yedinci olan takım arkadaşı N. Rosberg ise, mücadelesinin karşılığında puan kazanmayı bildi.

Yirmi dört otomobilin start aldığı, özellikle vites kutuları için adeta bir sınav olan Grand Prix' i, toplam 12 otomobil bitirdi. Kazalar, motor ve süspansiyon sorunları yarış geneline yayılırken, güvenlik aracını 4 kez pistte, M. Webber' i yavaşlatırken gördük. Zaten usta pilotu yavaşlatabilecek tek unsur da, güvenlik aracı idi. R. Barrichello' nun yaptığı kazanın ardından 20.000 pound luk direksiyonu yola fırlatması bu yarışa verdiği önemi gösterir nitelikteydi.

Kazaları, en hızlı tur zamanları, kazanmaya programlanmış pilotları, en iyiyi bulmaya çalışan mühendisleri, yarış otomobilleri kadar güzel güvenlik aracı ve 78 turu ile hızın en çok hissedildiği Monaco Grand Prix' ini geride bıraktık. Tarihe tanıklık edercesine yaşadığımız bu altın sezon, hız savaşının en üst seviyeye geldiği
zamanlardan. Teknolojik gelişmelerin, neredeyse anlık olarak araçlara eklendiği, ortalama 8000 parçadan oluşan bu hız makinaları, her sezon ve hatta her yarışta daha hızlı olmak için yarışıyor. Hız ve estetiğin bu güzel uyumunu izlemek ve şahit olmak ise gerçekten mükemmel bir haz veriyor.

Ülkemizin ev sahipliğini yapacağı, sezonun yedinci yarışı İstanbul Grand Prix' i bundan tam iki hafta sonra geçilecek. Tarihe tanıklık etmek ve oradaydım diyebilmek için önümzde iki hafta var. Sadece bu hız makinaları için oluşturulmuş takvimin en yeni pistinde, damalı bayrağın altından ilk kimin geçeceğini canlı olarak görmek, dünya şampiyonu pilotların direksiyon savaşını izlemek, oldukça heyecanlı olacak.
Biletlerin neredeyse tükendiği, bu mükemmel pistin trübünlerinde yerinizi almak için sayılı günler kaldı.

İstanbul Park' ta yapılacak sezonun yedinci yarışından önce görüşmek dileği ile. Hız ve mücadele sizinle olsun.

7 Mayıs 2010 Cuma

En Uzun Düzlük

Üç haftalık bir aranın ardından, motor seslerine kavuşacağımız hafta sonu öncesinde tüm Formula 1
severlere merhaba.

Bilindiği gibi Avrupa yarışları, tüm Formula 1 camiasında sezonun asıl başlangıcı olarak ele alınır.
Bunun bir çok sebebi var. Takımların sezonun ilk dört yarışında elde ettikleri veriler, pilotların ve araçların
durumları, sayfalarca döküman, evlerine dönen takımlar için oldukça önemli bir değerlendirme sürecidir.
Tüm bu veriler ışığında, tecrube ve teknoloji ile, yenilenme süreci yaşayan tüm takımlar, sezonun geri
kalanında yarışacakları otomobillerini önemli ölçüde geliştirir ve rakipleri ile aralarındaki farkları kapatmak
veya farkı daha çok açmak için çaba gösterirler.

Mücadelenin ve rekabetin çok üst düzeyde yaşandığı 2010 sezonu, takımların çok çalışmasına, sınırları daha
fazla zorlamasına sebep oluyor. Fabrikaların ışıklarının geceler boyunca yanmaya devam ettiği üç haftalık
aranın ardından, tüm dünyadaki F1 severlerin heyecanı yeniden ateşlenecek.

Bu hafta sonu geçilecek olan Catalunya Grand Prix' i, Formula 1' deki 20. yılını kutlayacak. 1991 yılında
kullanıma açılan pistin ilk grand prix' ini Nigel Mansell kazanmış ve tarihteki yerini almıştı. Pist tarihinin
neredeyse tamamında yarışa pol pozisyonunda başlayanların kazandığı istatistikleri bozan, yine ve tabiki
Michael Schumacher. 2000 yılında ezeli rakibi Mika Hakkinen' in pol pozisyonunda başladığı yarışı, Sumi
birincilikle bitirmişti. Her ne kadar sezona iyi bir başlangıç yapamasa da, geçtiğimiz haftalarda hemen hemen
bütün pilotların, onunla ilgili yaptıkları açıklamalarda, ona duyulan saygıya ve korkuya tanık olduk. İspanya' nın
adeta boğası olma ünvanı yine Michael Schumacher' e ait. Bu pistte kazandığı 6 grand prix zaferi ve 7 pol
pozisyonu var. Avrupa sezonu ile birlikte yeni aracına kavuşan Sumi, hafta sonu rakiplerine yaklaşma şansı bulabilir.

Red Bull takımının ambargo koyduğu pol pozisyonunu elde etme başarısı, burada kendilerine avantaj sağlayabilir.
Vettel ve Weber, güçlü RB6 ile Avrupa' yı sallama hedeflerinden bir an bile kopmadan yarışacaklardır. Şu sıralar
herkesin geride bırakmak istediği tek araç RB6. Ferrari, üç haftalık çalışmaların ardından yeni motoru ile yarışa
başlayacak. Sıralama turlarında elde edecekleri başarılı derecelere ihtiyaçları var. Dünya Şampiyonu pilot
F. Alonso, kendi seyircisi önünde şüphesiz favori olacaktır. Mc Laren takımının şampiyonları oldukça rahat geldikleri
Avrupa'ya, güçlü araçları sayesinde mutlak birincilik hedefi ile başlayacaklar. Uzun düzlüklerin avantajını, podyum
ile süslemek isteyeceklerdir. N. Rosberg' in, istikrarlı sürüşü, takım arkadaşının yeni aracı ile sağlayacağı performans
ve destek ile, Mercedes' e yarıtımların karşılığını vermeye başlayabilir. Renault takımının pilotları, M. Weber ve
V. Petrov başarılı sonuçlar alacağının sinyallerini daha Avrupa' ya gelmeden verdiler. Bundan sonra da başarılı
sürüşlerini devam ettirerek, markayı daha iyi yerlere taşıyabilirler.

Geçiş imkanlarının zor olduğu pist, 4.665 km. uzunluğunda. 66 turun atılacağı grand prix' de Fernando Alonso,
Jamie Alguersuari ve Pedro De la Rosa kendi evlerinde, İspanyol taraftarların desteği ile yarışacak. Pistin tur
rekoru şimdilerde Dünya Ralli Şampiyonası' nda izlediğimiz Kimi Raikkonen' e ait. 2008 yılında Ferrari koltuğunda
yarışan Kimi, 1.21.670' lik derecesiyle bu pisti ne kadar sevdiğini kanıtlamıştı. Bu yıl, öncekilerin aksine bir çok
geçişin ve sıkı takip sahnelerinin yaşanacağını umduğum yarış, özellikle ilk virajda yaşanacak yer bulma
mücadelesi sırasında, güvenlik aracının erken görünmesine sebep olabilir.

Catalunya Pisti, 19 yarışlık maratonda en uzun start/finish düzlüğüne sahip olan pist. Ayrıca geçtiğimiz yıllardan
bilindiği gibi üçüncü viraj, pistteki en önemli noktalardan biri. Pilotların en çok zaman kazandığı veya kaybettiği
pistin en karakteristik noktası. Özellikle lastikleri oldukça zorlayan ve geçiş imkanlarının çok sınırlı olduğu
pistte, sıralama turları ciddi önem taşıyor. Yarıştan ziyade bir çok takımın stratejisi, pol pozisyonunu almak ile
ilgili olacaktır. Formula 1 takımlarının, sezon başlamadan önce yıllık test çalışmalarını yaptığı pist, pilotların
alışkın olduğu ve hatta gözü kapalı şekilde yarışabilecekleri kadar bilindik.

Genellikle güneşli ve kuru havasına alıştığımız Catalunya Grand Prix' i öncesinde, hava tahminleri bilinenlerin
aksini gösteriyor. Olası bir yağış, yarıştaki dinamiklerin değişmesine, puan ve podyum mücadelesinin
etkilenmesine sebep olabilir. Tüm bu detaylar ise, Formula 1 tutkunlarına gerçek ve heyecan dolu bir yarış
izlettirebilir.

Serbest antrenman turlarından, damalı bayrağın sallandığı son saniyeye kadar, maksimum hızda yaşanacak
olan Grand Prix öncesinde tüm Formula 1 tutkunlarına, zevkli, mücadele gücü yüksek, adrenalin dolu bir hafta
sonu dilerim. Favorilerin ve klişelerin değil, sürprizlerin ve cesaretin gücünü göstermesi dileği ile.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Sarı Kasklı Efsane

21 Mart 1960 tarihinde Brezilya'nın efsaneler yaratan verimli topraklarında, Sao Paulo'da dünyaya gelen, Aytron Senna Da Silva, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sürücüleri arasında bir numara olmuş, tarihe adını altın harflerle kazıyarak, hız dünyasına iz bırakmış ender pilotlardan biridir.

Henüz dört yaşında iken hız makinaları ile tanışan, 13 yaşında ilk cart şampiyonluğunu kazanan Senna'nın, esin kaynağı ise yine bir Fomula 1 efsanesi ve vatandaşı olan Emerson Fittipaldi'dir. 1972 F1 Dünya Şampiyonluğu'nu Brezilya'ya kazandıran Fittipaldi, bilmeden kendisi gibi bir efsane yaratmıştı. Henüz 13 yaşında olmasına rağmen, tam bir hız tutkunu olup çıkan Senna, bir çok cart şampiyonasında başarılı dereceler elde etmişti. Her gün okul bitiminde, antrenmanlarını yapmak ve daha hızlı olmak için sürekli çalışıyordu. 1973 yılında ülkesinde yapılan küçükler cart birinciliğini kazanmıştı. Bununla yetinmeyen Senna, 1976' da büyükler birinciliğini de kazanarak bu yolda ilerleme hedefini koymuştu. Senna, sonradan efsane olacak ve onunla birlikte anılacak, sarı kaskını ilk olarak o yıl takmıştır. Güney Amerika'nın dışına çıktığı ilk Dünya Cart Şampiyonası, onun geleceğini planlayabilmesine ve ilk adımları atmasına fırsat vermiştir. 1980 yılına kadar hız dünyasının hemen her basamağında, katıldığı bir çok yarışta çeşitli derecelere ve başarılara imza attı.

Bu yıldan itibaren Ford takımı için yarışmaya başladığı F3 yarışları, Formula 1 kariyerinden önceki son durağı oldu. 23 yaşına geldiğinde, Williams takımının test pilotluğuna ve Formula 1'e, yine onu efsane yapan özellikleri ile giriş yaptı. Sadece yarışmakla kalmayan, başarı için gerekli şartların oluşturulmasına, diğerlerinin içinden sıyrılmanın, doğru zamanda doğru yerde olmanın gerekliliğine inanan Da Silva, özellikle hız dünyasına yaptığı teknik katkılarla da çok özel bir isim olmuştur.

Henüz kariyerinin en üst seviyesine gelmeden, “en teknik sürücü” ünvanını yaptığı işe verdiği önem ve hıza olan tutkusu ile kazandı. Formula 1 teknolojisinin ilerlemesinde, bir pilot olarak çok şey yapmıştı. Bir menajer edası ile Da Silva olan ve çok rastlanan soyadını, annesinin kızlık soyadı olan Senna yaparak, kariyerini de her anlamda yönlendirmeyi ve yönetmeyi başardı. 1984 yılının yağmurlu bir Monaco Grand Prixi’nde, Toleman takımı ile çıktığı ilk grand prixde dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Senna, bu başarının ardından, Lotus takımına geçmiş ve 4 yıl boyunca kendinden sıkça söz ettirmeyi bilmişti.

Ardından 1988 yılında, Alain Prost ile yıllar boyu konuşulacak, çekişmeli yarışların başlangıcını yapmak üzere Mc Laren'e katılan efsane pilot, 6 kez arka arkaya yağmurlu havada Monaco Grand Prixi’ni kazanarak, kırılması zor rekorları, lastik izleri ve sarı kaskı ile elde etmeye başladı. Pistlerde, yepyeni bir efsane, sarı kaskı ile, en hızlı turları atmış, ve bir çok grand prix kazanarak rakiplerinin korkulu rüyası olmuştu.

Başarmak ve kazanmak için, sabretmek ve çok çalışmak gerekir. Senna, çok çalışmasının ve hırsının karşılığını ödüllerle almaya devam ediyordu. Takvimler 1993 yılını gösterdiğinde bir grand prixde 1. olarak devam ettiği yarışta, bir pilotun ciddi bir kaza yaptığını gören Senna, aracını pist kenarına çekerek ona yardım etmeye koşuyordu. Fair play felsefesini, ruhunun derinliklerinde hisseden Senna, yarışı izleyen tüm F1 severleri, kendisine hayran bırakmıştı. 1994 yılında, Formula 1' de fırtına gibi esen Williams takımına geçerek, kariyerinin zirve basamaklarını hızla tırmanmaya devam eden Aytron Senna Da Silva, aynı sezonun üçüncü yarışı olan ve İtalya'da Imola pistinde yapılan grand grixde, yarışın 7. turunda yaşadığı teknik arıza nedeniyle, duvara çarparak hayatını kaybetti.

Formula 1 kariyeri boyunca, kırdığı rekorların ve kazandığı büyük ödüllerin (grand prix zaferi) yanı sıra, teknik gelişime de büyük katkı sağlayan, her zaman daha hızlı ve ilerde olmayı hedefleyen Senna, sonunu hazırlayan teknik ayrıntıları da yine kendisi belirlemişti. F1 otomobillerinde bügünkü deyimle küvet olarak anılan, kokpit kısmının dar ve kısa olduğunu, direksiyonun kendisine çok yakın olması nedeni ile, iyi sürüş imkanı bulamadığını fark eden efsane pilot, mekanikerlerine, direksiyon milini kestirip kısalttırarak yeni bir keşif yapmıştı. Ancak, daha iyi sürüş açısı bulmaya çalışması ve hep daha iyinin peşinde hızla gitmesi ölümüne yol açacaktı. Yedinci viraja, 210 km. hızla giren Senna, otomobilinin yere çok yakın olması ve buradaki hava akımı basıncının ters etkisi ile sola dönen virajın sağ tarafına doğru savrularak pist duvarına çarptı. Çarpmanın etkisi ile, kaynak yerinden kopan direksiyon milinin, kaskını delerek kafatasına girmesi sonucu hayatını kaybetti. Aracının içerisinde hayata gözlerini yuman efsane pilotun, hastanede yaşamını yitirdiği açıklamaları, piste ve spora gölge düşürmeme amaçlı çalışmalar olarak hafızalarımızda kalmıştır.

Sürekli gelişim gösteren motor sporları ve özellikle Formula 1 yarışları, o günden sonra hiçbir anlamda eskisi gibi olmadı. Bu olaydan sonra FIA, böylesine yetenekli ve büyük bir pilotu kaybetmiş olmanın etkisiyle radikal değişikliklere gitti. F1'in günümüzdeki üstün güvenlik anlayışının temelleri böylece atılmaya başlandı. Otomobillerin dayanıklılık testleri önem kazandı, pistlerin kenarlarındaki kum havuzları genişletildi ve yoğunlaştırıldı. Neredeyse tüm pist duvarlarının önlerine lastik bariyerler yerleştirildi. Hızlı virajlar ve uzun düzlüklerin yerini şikanlar aldı. Pilotların ve görevlilerin kaza durumlarında nasıl davranacakları gözden geçirildi. Otomobillerde de teknolojik gelişmelerin ardı ardına geldiği bu yıllarda, çekiş kontrol sistemleri, telemetre, kokpit genişlemesi ve yan korumaları, ön lastik tasarımları gibi, otomobilleri farklı boyutlara taşıyan değişimler yapıldı. Yeni güvenlik tasarımları, pilot koruma amaçlı çalışmalar ve hız sınırlamaları Formula 1'in yeni kuralları oldu. Ancak Senna artık hayatta değildi. Öldüğü viraja adı verildi. O virajdan geçen her pilot, yarışı seyreden herkes, onu hatırlamaya bugün bile devam ediyor.

' En teknik pilot' , ' Rainman' , sarı kasklı efsane Aytron Senna, 34 yıllık kısa hayatına ve 30 yıllık direksiyon başındaki günlerine, 161 Grand Prix yarışını, 65 pol pozisyonunu, 80 podyumu, 41 büyük ödülü (grand prix zaferi), sığdırmayı başararak, gerçek bir efsane olmuştur. Formula 1 tarihinin kara günlerinden en büyüğü olan 1 Mayıs, Senna' nın hatırlanacağı, hafızalarımızın hüzünle tazaneleceği, üzücü görüntülerin tekrar tekrar izleneceği günlerden biri olacak.

Senna'yı izlemek benim için bir zevkti. Nasıl yarıştığını görme şansına erişmek, spor dergilerinden posterlerini kesip arşivlemek, Aytron Senna's Süper Monaco Gp isimli oyunu oynamak, bugünse burada onu yazmak, Senna'dan bahsetmek çok güzel. Bir o kadar da üzücü. Özel insanların, hayatlarımızın veya tutkularımızın bir yerinde olabilemeleri, hiç bilmeyecek olsalar bile güzel.

Formula 1 yarışlarını takip eden herkesin, mutlaka ve her zaman hatırlayacağı birkaç isimden biri olan Aytron Senna'ya, hız tutkusuna ve kazanmaya olan inancına saygılarımla.

Aytron Senna Da Silva ve onun efsane anısına. 21.03.1960 - 01.05.1994

Büyük Ödül

Grand Prix kelimesinin, fransızca karşılığı olan büyük ödül tanımlaması, bundan neredeyse 100 yıl önce motor sporlarına dahil olmuş bir kelimedir. Ancak yıllar içerisinde bu anlamlı kelime, Formula1'in her yarışı için kullanılan bir isim olarak anılmaya başlamıştır. Grand Prix ibaresi, her yarışın isminin ardına eklenir ve o yarışa anlamını verir. Tarih boyunca da bu muhteşem araçların direksiyonlarına oturan bütün pilotların tek amacı, büyük ödülü kazanmak olmuştur.

Geçtiğimiz hafta sonu, işte tam böyle bir yarış yapıldı Çin'de. Tek amaç kürsünün birincilik basamağına çıkmak ve ödülü kazanan olarak tarihteki yeri almaktı.Henüz ışıklar sönmek üzereydi ki, F.Alonso, heyecan, hırs ve yarışma arzusuna yenik düşerek, fodepar ile kalktı. Kendisine sağladığı bu hatalı avantajı ise pit yolundan geçerek ve yirmi saniye kaybederek ödedi. Yağışlı hava koşullarının zorlaştırdığı strateji hamleleri, yarışa damgasını vuracak gibiydi. Henüz ilk viraj geçiliyordu. Üç otomobilin karıştığı kaza, pistte güvenlik aracını görmemize, beraberinde birçok pilotun da pit alanına girmesine sebep oldu. Şiddetli yağmur beklentisi içindeki takım stratejistleri, lastiklerini güvenlik aracının gölgesinde, avantajlı koşullarda değiştirmeyi seçince yarışın seyri tamamen değişti. Yarış birden pit ekipleri arasında geçmeye başladı. Sıralamanın bir çok defa değiştiği bu zorlu mücadele boyunca, birçok geçiş ile birlikte, usta pilotların sprey etkisindeki ıslak takiplerine şahit olduk. Tüm bunlar, üç kişilik podyum için yaşanan çekişmenin boyutlarını gösteriyordu. Şanghay'da mücadele o kadar üst düzeyde yaşandı ki, L.Hamilton - S.Vettel, Ferrari takımının iki pilotu F.Alonso - F.Massa çekişmeleri pit yoluna kadar taştı.

Önceki yıllara oranla mükemmel bir gelişim gösteren Mc Laren takımı, Çin'de büyük ödülün sahibi olmayı, çok iyi karar verilen, uygulanan stratejileri ve iki dünya şampiyonu pilotları ile başardılar. Uzun düzlüklerin, otomobillerine kattığı artılar ve iyi pilotajları ile uzak kıtaya duble yaparak veda eden Mc Laren ekibi, takımlar şampiyonasındaki rakiplerine, çok çalışmaları gerektiğini gösterdiler. Sıralama turlarında elde ettikleri pole pozisyonları ile, ilk iki cebi alan Red Bull için herşey çok iyi gibi gözüküyordu. Ama damalı bayrağı 6. ve 8. sırada geçerek hafta sonunu mutsuz kapattılar. M.Schumacher'in fovori gösterildiği Mercedes Gp takımının genç pilotu N.Rosberg, aldığı üçüncülük ile dünya şampiyonu pilotları klasmanda geride bırakmayı başardı. Renault takımının hızlı pilotu Kubica, podyumu kaçırmasına rağmen yarışı yine puan alarak bitirdi ve başarısının rastlantı olmadığını kanıtladı. Takıma sevindirici diğer haber de çaylak Petrov'dan geldi. İlk kez iki aracı ile puan alan Renault doğru yolda ilerlediğini kendisine kanıtlamış oldu. Podyumun birincilik basamağında, Mc Laren'e ve kendisine büyük bir ayrıcalık yaratan hırslı pilot Button yer alırken, takım arkadaşı L.Hamilton müthiş bir yarış çıkararak ikinci oldu. Hamilton tam dört kez pit-stop yaparak, yaklaşık 1':30'' kaybetmesine rağmen, üstün performansı ile hakettiği podyumu aldı. Yarış boyunca konsantrasyonunu ve hırsını hiç kaybetmedi. Çin Grand Prix'i her saniyesi ile nefes keserken, pilotların perfornmasları takımların stratejileri, pit ekiplerinin yoğun çabası ile maksimum seyir zevki verdi. Sezonun en zorlu yarışlarından birini izlemek, mücadelenin her basamağında olmak müthişti.

Bilindiği gibi Avrupa yarışları, Formula1'de sezonun gerçek başlangıcı olarak anılıyor. Bu başlangıç takımlar ve pilotlar için büyük anlamlar ifade ediyor. Zira uzak kıtaların hava şartları, ekipleri insan üstü çabaya yöneltirken, çok hassas ayarları ile yarışan otomobilleri de olumsuz etkiliyor. Seyir zevki açısından değişik katkıları olsa da Avrupa yarışları her anlamda çok özel. Formula1 tarihinin bu eski pistlerinde geçilen her tur, yapılan her atak izleyicilere verdiği zevkin yanı sıra, pilotlar için de bir numara olma savaşında çok önemli. Markaların ve takımların evlerine daha yakın olacağı sezonun bundan sonraki kısmının, şu ana kadar yaşadığımız heyecan ve çekişmenin üzerine çok şey katacağı kesin.

Bundan sonraki yarış İspanya'da yapılacak olan Catalunya Grand Prixi. Bir çok anlamda efsane olan bu pist, tarihi boyunca çok sıkı çekişmelere ve efsane pilotlara ev sahipliği yapmasının yanı sıra, takımların test sürüşlerinin de gerçekleştiği bir pist. Formula1'in efsane pilotu Ayrton Senna, bu pisti vazgeçilmez hale getiren isimlerin başında geliyor. Pilotlar için yarışmanın çok zevkli olduğu Catalunya Pisti, 4.655 km uzunluğu ve 66 turu ile bizlere yaklaşık bir buçuk saat boyunca müthiş bir keyif yaşatacak. Ekranların başından aryılamayacak siz F1 tutkunlarına, çekişme ve adrenalinin hep üst seviyede olmaya devam edeceği bir sezon dilerim.

Catalunya Grand Prix'i, 7-9 Mayıs tarihleri arasında İspanya'da olacak. Peki ya siz?