10 Haziran 2010 Perşembe

Podyum Savaşları

Formula 1 tarihin en hızlı ve en çekişmeli sezonu, İstanbul Park' ın asfaltına ve hafızalara, hiç çıkmayacak izlerini, yumuşak ve sert tabanlı lastikleri ile bıraktı.

İmparatorluklar şehri İstanbul'da Mc Laren, heyecanın bir an bile dinmediği yarışta iki dünya şampiyonu pilotun usta sürüşleri ve yüksek konsantrasyonları ile damalı bayrağı duble gördü.

Takımların bu mükemmel coğrafyaya ayak bastığı andan itibaren üst noktaya çıkan heyecan, hafta sonu öncesinde hız denemelerinin yapıldığı antrenman turları ile maksimumda yaşanmaya başladı. Pilotlar, büyülü İstanbul atmosferine ve mükemmel dizayn edilmiş piste kendilerini öyle kaptırmışlardı ki, tek düşünce kazanmak ve büyük ödülü almaktı.

On dokuz Grand Prix'ten oluşan 2010 sezonunun yedinci yarışı İstanbul Grand Prix'i, ilk altı yarışı gölgede bırakmakla kalmadı; öylesine bir mücadeleye sahne oldu ki, Formula 1 Grand Prix ler'i içinden sıyrılarak unutulmazlar arasında yerini aldı. Uzun yıllar anlatılacak görüntülerde ve istatistiklerde baş rolü oynadı.

Dört uzun ve hızlı düzlüğün 14 virajla birleştiği, heyecan veren, zorlayıcı ve kendine özgü karakteri ile tüm pilotların yarışma arzusunu hareketlendiren pistte, cumartesi günü yapılan sıralama turları yarışın karaketerini de bir gün öncesinden bizlere belli eder nitelikteydi. Teknolojik gelişimleri ve mükemmel takım uyumları ile Mc Laren ve Red Bull çekişmesi pazar gününe damgasını vurdu.

Beş takımın şampiyonluk yarışının içinde olduğu sezonda, başı çeken Red Bull takımı yedinci pol pozisyonu ile İstanbul'da da en hızlı olarak gridin ilk sırasındaydı. Geçtiğimiz yıllarda şahit olduğumuz tek takımın domine ettiği sezonların aksine, ciddi bir rekabet ve heyecan yaratan şampiyonların takımı Mc Laren, yapılacak en küçük hatayı değerlendirmek için 2. ve 4. ceplerde adeta pusuya yatmıştı.

800 Grand Prix'in tecrubesini kırmızı otomobillere yükleyemeyen Ferrari takımı bu yıl gözle görülür derecede yavaş. 16 markalar şampiyonluğu kazanmasına rağmen, rakiplerinin hızına ayak uydurmakta bir hayli zorlanıyor. Öyle ki, bu adrenalin dolu yarışta heyecan ve fark yaratamadıkları gibi 7. ve 8. tamamladıkları yarış, 800. grand prix için iyi bir hatıra olmadı.

Mercedes Gp'nin efsane pilotu M. Schumacher, varisi ve vatandaşı N. Rosberg, tabii ki tüm takım İstanbul Park gibi hızı ile öne çıkan pistte 4. ve 5. olarak finiş görmeyi başardılar. Sezonun ilk yarışlarında rakiplerine oranla çok yavaş olan Mercedes Gp takımı ilerleme kaydetme konusunda, yılların tecrubesi Ferrari'yi de geride bıraktı. Gelecek yarışlar için podyumun iddaalı isimleri haline geldiler.

2010 yılında adeta kanatlanan Red Bull, pit-stoplar'ın ardından ilk iki sırada yarışa devam ediyorlardı.

M. Webber kanatlanma etkisi ile yakıt tasarrufu moduna geçerek rahat bir yarış çıkarıyordu. Ancak, hızı ve şampiyonların hırsı ile McLaren peşlerini bırakmıyordu. 4 otomobil 2.5 saniyelik bir zaman aralığında, mükemmel virajlarda ve uzun düzlüklerde podyum savaşı yaparken, izleyenleri de heyecanlandırmaya devam ediyorlardı. 40. turda, son günlerde takım arkadaşının yükselen grafiğine ayak uyduramayarak gölgede kalan S. Vettel, arkasındaki gri baskıya dayanamayıp riskli bir atakla, hem bu baskıdan kurtulmayı hem de birinci olmayı hedeflemişti. Yer yer 21.5 metreye varan bu geniş pistte, iki pilotun temasları Vettel' i yarış dışı bırakmakla kalmadı, takım arkadaşı Webber'in de tekrar pite girerek olası birincilik hesaplarının sapmasına sebep oldu. Puan ve podyum kayıpları bu iki pilot arasındaki çekişmeyi daha da artıracaktır.

Renault motoru ve takımı, geçtiğimiz sezonun bitimi ile fabrikada bir hayli çalışmışa benziyor. Takımın ve markanın tırmanışı mücadele ve heyecanın dozunu yükseltiyor. Takımın ustası R. Kubica, stili ve performansı ile göz dolduruyor. Çaylak lakabını ve hissini henüz üzerinden tam olarak atamayan Petrov, iyi gittiği bu yarışta şanssız bir şekilde puan alamadı. Ancak henüz yarısına bile gelmediğimiz 2010 sezonunda şavaşmaya ve podyumu zorlamaya devam edecekleri kesin.

Sıra duble şampiyonların. McLaren'in DNA'sına kazanma hırsını ve mühendislik dehalarını aşılayan adam, bu yıl 40. ölüm yıldönümü olan Martin Whitmarsh. Takımın kurucusu olan Whitmarsh, usta bir yarışçı olmasının yanında motor sporları dünyasının ender yetiştirdiği başarılı mühendislerden. Yarattığı McLaren ekolü sadece F1'de değil, motor sporlarının bir çok aşamasında kendini uzun yıllar önce ispatlamıştır. Bugün bu mirası üzerine ekleyerek gelecek nesillere bırakmak için çalışan McLaren'in dahi mühendisleri, bu seneye damgasını vurmaya devam eden F-Duct sistemi ile efsaneyi adeta yeniden canlandırdılar. Böylesine teknik ve aerodinamik bir harika olan Mp4-25'i de yakışır şekilde iki şampiyon pilotun ellerine teslim etmeleri başarılarının tesadüf olmadığını gösteriyor. İki şampiyon çok profesyonel şekilde pistte rekabet ederken, tüm takım adına podyuma çıkarak büyük bir iş başarıyorlar.

Yayıncı kuruluş TRT'nin hıza verdiği önem ve yatırım, başarılı işler çıkartan Okay Karacan liderliğindeki 'F1 Yayın Takımı' ile birleşerek, Türkiye'deki Formula 1 severler için çok iyi işler yapıyor. Uluslararası podyumda da yaptıkları işler, başarılı varlıkları ve birikimleri ile, bizleri ve ülkemizi yakışır şekilde temsil ediyorlar. Serhan Acar'ın güzel anlatımları, Dilara Gönder'in renk ve kalite getiren röportajları ile tüm ekip 2010 sezonunda yayıncılık podyumunun birincilik basamağında.

5 kırmızı ışığın, altıncı kez söndüğü bu yıl tek kelime ile mükemmeldi. Uzun yıllar hatırlanacak bir yarışın kusursuz olarak sona ermesi, ülkemizin hızlı geleceği için sağlam temeller oluşturuyor. Çok zevkli geçen yarışın trübünlerini dolduran tüm Formula 1 severlere ise iyi bir hafta dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder